Avrupa Birliği’nin Medya Politikaları ve Türkiye
- Prof. Dr. Mehmet Sezai TÜRK
- 8 May
- 6 dakikada okunur
Avrupa Birliği medya politikasında ABD ile rekabet çok önemli yer tutmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi AB’nin medya politikalarında ekonominin ön plana çıkmasında bu rekabet kendini göstermektedir. Bunca geçen zamana ve harcanan onca paraya rağmen Avrupa’da istenen rekabet avantajı sağlanamamıştır.

Prof. Dr. Mehmet Sezai TÜRK
Avrupa Birliği rüyamız bitti mi bilinmez ama 60 yıllık inişleriyle, çıkışlarıyla, umutlarıyla, hayal kırıklıklarıyla dolu serüvenin kilometre taşlarını yeniden başlayacaksak doğru yerden başlamak adına hatırlayalım ve AB’yi yeniden anlamaya çalışalım. Süreç, Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun (AET) 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye, 31 Temmuz 1959'da Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunmuş, Türkiye adına bu başvuruyu dönemin Başbakanı Adnan Menderes yapmıştır. 12 Eylül 1963 yılında ise, Türkiye ile AET arasında bir ortaklık ilişkisi yaratan Ankara Anlaşması yapılmıştır. Ankara Anlaşması Roma Antlaşması temelinde hazırlanmış ve Ankara’da Türkiye, Federal Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika, Lüksemburg ve AET adına Konsey temsilcileri tarafından imzalanmıştır
1980 yılı tüm dünya ile olduğu gibi Avrupa Birliği ile de sıkıntıların yaşandığı bir dönem. 80 darbesinin etkisini Avrupa ile ilişkilerimizde görmeye başlıyoruz nitekim 22 Ocak 1982 yılında Avrupa Parlamentosu, Konsey ve Komisyon'dan talebi üzerine, Türkiye-AET Anlaşması'nın askıya alınmasını kararlaştırdı. 16 Eylül 1986’da Türkiye-AET Ortaklık Konseyi toplandı. Böylece, 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren fiilen dondurulmuş durumda bulunan Türkiye-AET ilişkilerinin yeniden canlandırılması süreci başladı. 1999 ülkemiz açısından birçok kırılmanın yaşandığı bir yıldır ve bu yılın 11-12 Aralık Helsinki Avrupa Konseyi Zirve Toplantısı'nda Türkiye'ye adaylık statüsü tanındı. 13 Ekim “1999 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı. 12-13 Aralık Kopenhag Avrupa Konseyi Zirvesi'nde, Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini karşıladığı kararını alması halinde, müzakerelerin gecikmeden başlatılacağı belirtildi.[i]
AK Parti Dönemi AB ilişkileri
17 Aralık Brüksel Avrupa Konseyi Zirve Toplantısı'nda, Türkiye'nin siyasi kriterleri yeterli ölçüde yerine getirdiği belirtildi ve katılım müzakerelerine 3 Ekim 2005 tarihinde başlanması kararlaştırıldı ve 3 Ekim tarihinde Lüksemburg'da alınan kararla AB, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini başlattı. 17 Nisan 2007’de Türkiye'nin AB Müktesebatına Uyum Programı açıklandı. 2013 yılına gelindiğinde 16 Aralık tarihinde AB ile Mutabakat Zaptı ve Geri Kabul Anlaşması imzalanarak nihai hedefi Türk vatandaşlarına uygulanan Schengen vizesinin kaldırılması olan Vize Muafiyeti Süreci resmen başladı. 2017 Türkiye-AB ilişkileri için krizler yılı oldu. Türkiye'deki olağanüstü gelişmeler ve bu gelişmelerle ilgili AB’nin tavrı, Avrupa Birliği ülkelerindeki seçimler, Türkiye'den bakanların 16 Nisan anayasa referandumu öncesi kimi Avrupa kentlerinde düzenlenen toplantılara katılımların engellenmesi ilişkileri neredeyse kopma noktasına getirdi. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Türkiye'yi 2004 öncesinde olduğu gibi yeniden "denetim" sürecine aldı. Aralarında Alman ve Fransızların da bulunduğu çok sayıda gazetecinin "teröre destek" gerekçesiyle gözaltına alınması Avrupa'da olumsuz yankılandı. Almanya ve Avusturya'da iktidar partileri genel seçimler öncesinde Türkiye ile fiilen donmuş müzakere sürecine resmen son verilmesini istedi. Avrupa Birliği ile ilişkilerin yeniden başlayacağını umut ettiğimiz şu günlerde bu ayki konumuzun başlığını ilişkilerde en çok sıkıntıya düşüren etkenlerden biri olan medyaya ayırdık. Avrupa Birliği medya politikaları ve Türkiye’ye bakış ve gelinen düzey bu ayki konumuzu oluşturmaktadır.
AB Medya Politikaları
Avrupa Konseyi’nin medya alanındaki hükümetler arası çalışma programı 1976 yılında başlamıştır. Avrupa Konseyi çalışmalarında medyanın, demokrasinin vazgeçilmez bir aracı olduğu düşüncesinden hareket eder. Konsey medya alanındaki çalışmalarını 1981 yılından itibaren İnsan Hakları Genel Müdürlüğü bünyesinde gerçekleştirmektedir.[ii]
Avrupa Birliği bilindiği üzere; anlaşmalar, kurallar, toplumsal kurallar ve programlardan geçerek tanımlanmıştır. Medyanın AB’nin Tek Pazarı’nda serbest ve adil bir şekilde dolaşabilmeleri için birlik genelinde bazı kurallara tabi tutulmaktadırlar. 1980’lerden beri iletişim alanı ile yakından ilgilenen Avrupa Birliği’nin “ortak Avrupa kültürünü inşa etme” şeklindeki başlangıçtaki hedefi, zaman içinde “Avrupa’nın varolan kültürel çeşitliliğini koruma” şeklinde dönüşüm gösterdi.
Avrupa Birliği Komisyonu 1987 yılında, telekomünikasyon hizmetleri ve araçları için ortak bir pazarın oluşturulması hakkında Yeşil Kitap’ı yayınlamıştır. Bu raporda Tek Pazarın sunduğu fırsatlardan en üst düzeyde yararlanılması için telekomünikasyon piyasasında daha büyük oranda uyumlaştırma ve daha fazla rekabet olması gerektiğini belirtmiştir. Yeşil Kitap'tan sonra hazırlanan hareket programı da bölgedeki telekomünikasyon piyasalarının rekabete açılması, üye ülkelerdeki düzenleme ve işletme faaliyetlerinin Avrupa Birliği Antlaşması’ndaki rekabet kurallarıyla uyumlu hale getirilmesi, işletme faaliyetlerinin açık bir biçimde birbirinden ayrılması, Açık Şebeke Tedariki programı ve Topluluğun sektöre ilişkin rekabet kurallarının tam uygulanması gibi unsurlardan oluşmuştur.
Yayıncılığın Avrupa içinde sınır tanımadan serbestçe dolaşımın temelini oluşturduğu bu ekonomi merkezli politika, ticarileşmeyi arttırdığı, küçük Avrupa ülkelerini olumsuz etkilediği, kamu hizmeti yayıncılığını yeterince desteklemediği, hızla değişen, dijitalleşen ve yöndeşen medya endüstrisini gerektiği gibi düzenlemediği, öz düzenlemeyi teşvik ettiği, büyük sermaye gruplarının birleşmesinin ve yoğunlaşmasının karşısında yeterince önlem almayarak, içeriğin düzenlenmesini üye devletlere bırakarak çoğulculuğun güvence altına alınması konusunda yetersiz kaldığı için çeşitli eleştirilere uğradı.
Özellikle sosyal sorumluluk ve kuralların çok belirgin olduğu fakat medya açısından ters ilgileşim oluşturan durum, Avrupa’da medya özgürlüğü alanında halen ciddi tartışmalara neden olmaktadır. Avrupa çapında “Özel Televizyoncular Birliği” çatısı altında örgütlenen tecimsel yayın yapan kuruluşlar, Avrupa Birliği Komisyonu’nun birlik genelinde yayınlar üzerinde düzenleyici kurallar getirmesine karşı çıkarken, yayıncıların bu düzenleme ve kuralları kendi içlerinde çözümlemeleri gerektiğini ileri sürerler. Fakat sosyal sorumluluk çerçevesinde düşünüldüğünde deregülasyon (serbest bırakma, kuralları ortadan kaldırma) yani serbestleşmenin de sınırları olmalıdır ve medya sektörü, piyasa kurallarına bırakılamayacak kadar önemlidir.
Liberal bakış açısıyla şekillendirilen ve Amerika’nın gölgesinde kalmışlığın verdiği eziklikle oluşan, medyada sanayileşmeyi savunan ve medya endüstrisinin fazla düzenlenmesine karşı çıkan, güçlü Avrupalı medya firmalarının yoğunlaşma ve tekelleşme pahasına da olsa güçlenmesini savunan bakış açısı ile çoğulculuğa önem veren ve Avrupa kültürlerinin korunarak çeşitliliğin yaşatılmasını savunan görüş temsilcileri arasında mücadeleler AB Medya politikalarında en çok eleştiri alan konularındandır.
Günümüzde AB’de görsel-işitsel politikanın yasal çerçevesi Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesine dayanmaktadır. AB’nin görsel işitsel politikasının hedefleri arasında AB’de kültürel çeşitliliğinin ve tüketiciler ile çocukların korunmasının yanı sıra medyada çoğulculuğun teşvik edilmesi ve Avrupa görsel-işitsel programlarının yapım ve dağıtımlarının artırılması da yer almaktadır. Tüm bunların yanı sıra, ulusal medya düzenleyici otoritelerinin bağımsız kalmaları hususuna da büyük önem verilmektedir.
Avrupa Birliği medya politikasında ABD ile rekabet çok önemli yer tutmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi AB’nin medya politikalarında ekonominin ön plana çıkmasında bu rekabet kendini göstermektedir. Bunca geçen zamana ve harcanan onca paraya rağmen Avrupa’da istenen rekabet avantajı sağlanamamıştır. Dünya genelinde Avrupa Birliğinin özellikle sinema sektöründeki başarısı ABD karşısında son derece sınırlıdır. Bu nedenle; Avrupa film ve televizyon sanayinin uluslararası alanda rekabet gücünün artırılması ve televizyon kanallarının artan ihtiyaçlarını karşılama kapasitesinin geliştirilmesi amacıyla MEDIA Programı oluşturulmuştur. 2014–2020 döneminde bu program Yaratıcı Avrupa Programı (Creative Europe) çatısı altına alınmıştır. Bu yeni Program kapsamında, görsel işitsel medya sektörüne 1,4 milyar avroluk bir bütçe tahsis edilmiştir.
Avrupa Birliği’nin görsel işitsel politikasının en önemli değişmezi; çeşitlilik ve rekabeti koruma temellerine dayanır. Ancak bu özgür ve rekabete açık ortamın her zaman için, “Avrupalı kimliği” oluşturma misyonunu gerçekleştirmek üzere kullanılması amaçlanmaktadır. Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda olan ülkelerin özellikle Türkiye’nin, tıpkı müktesebatın geneline uyma zorunluluğunda olduğu gibi medya politikalarını da öncelikle kabul etmesi sonra da bu politikalara uyum sağlamaya çalışması beklenmektedir. Ortak amaç olan, Avrupalı kimliği konusu ise, bir nevi görsel işitsel politikaların Kophenag kriterleridir. Avrupalı kimliğinin oluşturulmasında kitle iletişim araçları her zaman için ana öğe olarak kullanılmaktadır.
Medya politikalarını yeniden yapılandırma sürecini, Avrupa Birliği ülkeleri ve Türkiye açısından incelediğimizde, uyum sürecinden bağımsız bazı farklılıklar açıkça görülmektedir. Bu farkları en başta gelen nedenlerinden birisi; kuşkusuz ekonomik koşullardır. Ancak farklılığa neden olan ekonomik koşullar yanında, yeniden yapılandırma gereksiniminin dayandığı nedenlerin farklılığı da hem medya politikalarının oluşturulma süreçlerini hem de bu politikaların sonucunda ulaşılan medyanın kullanım alanlarını etkilemektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde medya politikalarının yeniden yapılanmasına ilişkin yönlendirmeler endüstriye egemen olan büyük ve dinamik medya şirketlerinin desteğiyle gerçekleşmiştir ve başından bu yana Avrupa firmalarının uluslararası alandaki rekabet gücünü arttırmak amacı ön planda olmuştur. Bu durum yeniden yapılanmalara ilişkin gelişmiş ülkelerle, gelişmekte olan ülkeler arasından gözlemlenen en önemli farklılıklardan birisidir. Yeniden yapılanmanın gelişmiş ülkelerin ekonomilerinde daha içsel nedenlere dayandığı, gelişmekten olan ülkelerde ise daha dış güçlerce yönlendirilen bir süreç olduğu pek çok araştırmacı tarafından dile getirilmektedir. Türkiye’de ise medya politikalarının oluşturulması sürecinde böyle bir durum gözlenmemektedir. Türkiye’de medya politikaları uluslararası anlaşmalarla belirlenen çerçevelere uyum sağlamak ve Avrupa Birliği’nin aday ülkeler için belirlediği koşulları yerine getirmek kaygıları ile oluşturulmakta ve bu süreçte, hükümet, ordu, bürokratlar kadar medya devleri de yer almaktadır. Avrupa Birliği’nin iletişim politikaları giderek daha fazla pazar temelli olması, ticarileşme, yoğunlaşmaya karşı çoğulculuğu, kamu hizmeti yayıncılığını öne çıkarmada yeterince başarılı olması gerekçesiyle de eleştirilmektedir.
Kendi içinde geleceğinin tartışıldığı günümüzde, Avrupa Birliği’ne katılımı birçok soru işareti ile gölgelenmiş olan Türkiye’nin medya politikasını, Avrupa Birliği’nin medya politikaları ile kıyaslamak oldukça zorlu bir iştir. Medyanın etkisi ve gücü farklı bir tartışma konusu olmakla birlikte, AB medya politikalarının temel amacı Birliğin açık ve şeffaf bir şekilde kamuoyuna bilgi vermesi, toplumla arasındaki bağı güçlendirmek, vatandaşların gözündeki meşruiyetini arttırmak gibi birçok amacı vardır. AB’nin üzerinde Türkiye’de ifade özgürlüğü ve mevcut medya politikaları ile ilgili eleştirileri şu şekilde sıralanmaktadır: Anayasa, ifade özgürlüğünü yeterince güvence altına almamaktadır. İfade özgürlüğünü kısıtlayan ve AB standartlarına uymayan birçok yasa bulunmaktadır. Nefret söylemlerine ilişkin yasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyumlu değildir. Gazetecilerin kayıt ve akreditasyonu ile ilgili yasa uluslararası standartlara uygun değildir.[iii] Eğer AB’ye girmek istiyor isek, eleştirileri dikkate almalıyız. Avrupa Birliği’ne girmek ya da girmemek AB Ülkelerinin kabulü kadar bizim ülke yönetiminin ve halkımızın karar vereceği bir konudur. İngiltere’nin birlikten çıkmaya yönelik iradesi hergün medyada geniş yer tutarken bu konuda ülkemizin birliğe girmesi ne ifade eder. Bu soru önemlidir çünkü tüm irade bu sorunun içinde yatmaktadır. Ülkemizin birliğe girmesi bir amaç değil araçtır. Türkiye’nin AB’ye girmek istemesinin esas sebebi iktisadi amaçlar, refah seviyesini yükseltmek filan değildir. Türkiye’nin AB’ye girmek istemesinin esas sebebi, kabul ettiği tek çağdaş medeniyetin batıda yani Avrupa’da olmasıdır. Türkiye bunu bir medeniyet projesi olarak görmektedir. AB’nin bizi alıp almaması önemli değildir. İki yüz yıldan beri varmak isteyip de bir türlü varamadığı çağdaş medeniyete ulaşmak olarak bizim hedefimizdedir. Bu yüzden AB’ye girmek devlet politikası olarak tespit edilmiştir. Hangi hükümet gelirse gelsin bu konuda adım atmıştır. Türkiye AB’ye girdiği takdirde cumhuriyet devrinde hedeflediği batı medeniyetini tamimiyle benimsemiş olacaktır. Medyamızda bu konudan faydalanacaktır. Bu bir fikir değil 200 yıllık tarihi bir gerçektir.
Kaynakça:
[i] https://www.ab.gov.tr/files/5%20Ekim/turkiye_avrupa_birligi_iliskileri_kronolojisi.pdf
[ii] Meltem Acar, Avrupa Birliği Medya Politikaları ve Avrupa Birliğine Uyum Sürecinde Türk Medyası, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2006, s. 10
[iii] https://tr.sputniknews.com/turkiye/201511101018931489-ab-turkiye-ilerleme-raporu-yargi-bagimsizligi/
Not: Bu makale ICT MEDIA Dergisi'nin Aralık 2018 sayısında yayınlanmıştır. Makalenin PDF versiyonuna https://www.sezaiturk.com sitesinin"Makaleler" sayfasından ulaşabilir, linkten indirebilirsiniz....
Comments