Sağlık Çalışanları Tükenmişliğin Pençesinde
- Prof. Dr. Mehmet Sezai TÜRK

- 11 Ağu
- 10 dakikada okunur
Alman Psikiyatrist Freudenberger’in 1974 yılında mesleki bir hastalık olarak kullanmış olduğu tükenmişlik kavramı; karşılanamayan istek ve taleplerden dolayı ortaya çıkan enerji ya da gücün yetersizlik ifade edecek şekilde azalması durumudur. Bireyin sahip olduğu değerlerde, itibarda, maneviyatta aşınmayı temsil eder. En yalın haliyle ruhun çöküşüdür. Tükenmişlik yavaş ve sinsice başlayan, ortaya çıkışı ne kadar ani olsa da sürekli gelişen kronik bir olgudur.

Prof. Dr. Mehmet Sezai TÜRK
Savaşlarda askerin önemi neyse salgın durumlarında sağlık çalışanlarının değeri de aynıdır. Savaşta eğer askerler gerekli şekilde motive edilmez ise savaş kaybedilir. Sağlık çalışanları yıllardır çözülmeyen sorunlarını bir kenara bırakmış tüm risklere rağmen pandemi döneminde uzun sürecek bir savaşın en ön saflarında kendilerini konumlandırmışlardır. Bizde tükenmişliğin eşiğinde olduğunu tespit ettiğimiz sağlık çalışanlarının salgın sürecindeki durumunu incelemek, tükenmişliğe etkisini görmek ve testi kırılmadan ilgilileri uyarmak amacıyla bu yazıyı hazırladık. Umarım amaçlanan duruma hizmet eder.
Dünyayı kasıp kavuran Koronavirüs’ün (COVID-19) bulaştığı kişi sayısı 17 Ağustos itibariyle dünya genelinde 21 milyona ulaşırken, can kaybı 750 bini aştı. Salgınla 200’den fazla ülke hâlâ mücadele ediyor. Salgının beş yıla yakın sürmesi tahmin edilmekte. Yüzbinlerce sağlık çalışanı ise sistemi çökerten salgında ön saflarda yer alıyor.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre sağlık personeli sayısı 1 milyon 61 bin 635’tir. Bunun 165 bin 363’ü doktor, 204 bin 969’u hemşiredir. 691.303’ü ise diğer sağlık çalışanlar grubunu oluşturmaktadır. Hekim dışı sağlık çalışanlarının meslekleri; ebe, sağlık teknisyeni, sağlık memuru, eczacı, diş hekimi, temizlik çalışanı, tıbbi sekreter, şoför ve mühendistir.
COVID-19 tanısı almış sağlık çalışanı sayısının 7.428 kişi olduğu bilgisi 29 Nisan 2020 tarihinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından açıklandı ve bu tarihten itibaren sağlık çalışanlarının COVİD-19’a yakalanma sayısı ile ilgili resmi bir açıklama yapılmadı. 29 Nisan tarihine kadar toplam vaka sayısı 117.589 ve can kaybı ise 3081 idi. Bakanın açıklamasına dayalı veriler ışığında sağlık çalışanı sayısının 7.428 olduğu bilgisine dayalı olarak hasta sayısına oranla hastalık kapan sağlık çalışanı sayısı yüzde 6,3 olarak hesaplanmaktadır. Medyada çıkan haberlere göre, ülkelere göre değişim gösterse de örneğin İtalya’da COVID-19 salgınında, 2629 sağlık çalışanının enfekte olduğu ve bunun tüm toplumdaki enfeksiyonlulara oranının %8,3 olduğu gözlenmiştir.[1] Dünya genelinde bu yeni salgına sağlık çalışanı yakalanma oranı ortalama yüzde 6 olarak belirtilmektedir. Gaziantep Tabip Odası Başkanı Dr. Ayşegül Ateş Tarla[2], Marttan bu yana 760 civarında sağlık çalışanının enfekte olduğunu belirtirken Ankara Tabip Odası (ATO)[3] kentte Covid-19 tanısı konulan sağlık çalışanı sayısının 517’ye yükseldiğini basına açıklamaktadır. Türkiye genelinde bu veriler ve dünya ortalaması dikkate alındığında yaklaşık 14 bin sağlık çalışanının salgına yakalanmış olabileceği gerçeğini ortaya koymaktadır.
Büyük ölçekte enfekte hastaya, uzun dönem maruz kalmak, hastalarla yakın temasta bulunmak sağlık çalışanlarının hasta olma riskini doğrudan artırmaktadır. İş yoğunluğunun, tedavi etme çabasının ve dinlenme sürelerinin azalması da dolaylı olarak enfeksiyon riskini artırdığı medyaya yansıyan sağlık çalışanlarının feryatlarından ortaya çıkmaktadır. Fundanur Öztürk’ün 12 Mayıs Dünya Hemşireler Gününden dolayı hemşirelerle yapılan röportajlardan oluşan haberine göre[4]; Türkiye'de pandemi sürecinin başlamasıyla hastanelerde farklı poliklinik birimlerinde çalışmakta olan çoğu hemşire, hızlandırılmış eğitimler alarak COVID-19 servislerine aktarıldığı, hemşirelerin koronavirüsle mücadele sürecinde etkin bir biçimde en ön saflarda yer aldığı, hastalarla en yakın temas içerisinde bulunan sağlık meslek grubu olarak hastanın anlık değişen ihtiyaçlarını karşılamakta görev aldığı belirtilmektedir. Hemşirelerin kan alma, ilaç verme, solunum cihazıyla ilgili işlemler, hastaya pozisyon verme, bulguları ölçme gibi aşamalarda COVİD-19 hastasıyla yakından temas kurmaktadır.
Öztürk’ün haberini göre hemşireler mesleki tatmin konusunda ciddi sıkıntıdalar ve salgın sürecinde kendilerini değersiz hissetmekteler. Haberde yaralan hemşireler; “Sağlık bakanlığı tarafından üç aylığına ek gösterge imkânı verildi ve bu tavandan ödenecek dendi ancak çoğu arkadaşımıza tavan fiyattan ödeme yapılmadı. Kurumlar arası farklılıklar oluştu çünkü bu karar başhekimlerin yetkisine bırakıldı. Hemşireden kesilip, hekimlere tavandan ödeme yapılan örneklere şahit olduk. Bazı özel hastanelerde de hemşirelere çok fazla nöbet tutturulmasına rağmen bu, ek mesai ücretlerine yansıtılmadı."

"Koronavirüs için hızlandırılmış eğitimler de hastanelere göre değişti. Bazıları birkaç saatlik eğitimler yaparken bazıları birkaç günlük eğitimler yaptı, bazı hemşire arkadaşlarımız ise hiçbir oryantasyon almadan çalıştı. Bazı hastanelerde bir yoğun bakımda olması gerektiği gibi 8 saatten fazla çalıştırılmazken bazı hastanelerde 12 saat hatta 24 saat çalıştırıldılar."
Gaziantep Tabip Odası Başkanı Dr. Ayşegül Ateş Tarla basına verdiği demeçte, sağlık çalışanlarında yorgunluk ve ciddi tükenmişlik durumuna dikkat çekti. Tarla, “Temmuz ayıyla birlikte sağlık çalışanlarında da enfekte olma oranı arttı. Marttan bu yana 760 civarında sağlık çalışanı enfekte oldu. Eğer sağlık çalışanlarında enfekte oranları artarsa çalıştıracak hekim, yardımcı sağlık personeli bulamayacağız” dedi. Tarla, “Bu yorgunluk içerisinde hem psikososyal destekleri yok hem ek ödemeleri şu anda alınamıyor ve vakalar yüksek. Eylül-ekimde hazırlık yapacağız ama bu durumda yorgun, tükenmiş sağlık çalışanlarıyla karşılaşacağız. Salgınla mücadelemizde ciddi sorunlara yol açacak. Bugünlerde kamuda istifalar da gündemde. Şehir dışına tayin isteme, emekliliğe ayrılma, başka bir hastaneye, özele geçme gibi talepler arttı” ifadelerini kullandı.
Türkiye Hemşireler Derneği (THDER) Başkanı Sevilay Şenol Çelik, "OECD ülkeleriyle karşılaştırdığımızda gelişmiş ülkelerde her bin nüfusa 8-16 hemşire düşerken bizim ülkemizde her bin nüfusa ortalama iki hemşire düştüğünü söyleyebiliriz. 100 binden fazla atanma bekleyen meslektaşımız var" diyor. Çelik sağlık sektöründe her türlü döner sermaye ve performans gibi sistemlerin tamamen kaldırılıp tüm sağlık çalışanları için daha yaşanabilir bir maaş olması gerektiğini savunmakta.
Öztürk’ün haberinde Ankara’da bir kamu hastanesinde yaklaşık iki aydır Koronavirüs taşıyan hastaların tedavisinde görev yaptığını anlatan bir hemşire, 'artık tükenmekte olduğunu' söylemektedir. Hemşire röportajda; "İlk COVID'li hasta baktığımız günden itibaren evimden ayrılmak zorunda kaldım. İki buçuk yaşındaki kızıma babaannesi bakıyor, onları korumak için başka bir eve yerleştim. Bu evde dört hemşire arkadaşımla beraber kalıyorum. Artık düşük güçle çalışıyorum, tamamen tükenmeme o kadar az kaldı ki…" demektedir[5]. Bu durum çağın hastalığı olarak anılan “Tükenmişlik Sendromu konusunun sağlık çalışanlarındaki durumunu ve yeni salgının bu tükenmişliğe etkisini ele almamıza sebep oldu. Peki çağın hastalığı olarak belirtilen Tükenmişlik Sendromu nedir, nedenleri nelerdir, çalışma yaşamına etkisi nedir?
Alman Psikiyatrist Freudenberger’in 1974 yılında mesleki bir hastalık olarak kullanmış olduğu tükenmişlik kavramı; karşılanamayan istek ve taleplerden dolayı ortaya çıkan enerji ya da gücün yetersizlik ifade edecek şekilde azalması durumudur. Bireyin sahip olduğu değerlerde, itibarda, maneviyatta aşınmayı temsil eder. En yalın haliyle ruhun çöküşüdür. Tükenmişlik yavaş ve sinsice başlayan, ortaya çıkışı ne kadar ani olsa da sürekli gelişen kronik bir olgudur. Tükenmişlik sadece negatif duyguların varlığıyla ilgili değil, pozitif duyguların yokluğuyla da ilgilidir. Pozitif duygular negatif duyguları karşılayacak güçlerini kaybederse ozaman bu durumla karşılaşan bireyde duygusal çöküşler yaşanır, duyarsızlaşma başlar ve sürekli strese, umutsuzluğa, çaresizliğe, kapana kısılmışlık duygularına neden olan fiziksel, duygusal ve zihinsel bir tükenme durumu oluşur.
Çalışanları tükenmişliğe; iş yükü, kontrol ve denetim, örgüt içi şiddet, mobing, ödüller, birlik duygusu yoksunluğu, adalet, kavramı gibi faktörlerin yol açtığı ile ilgili birçok araştırma bulunmaktadır. Tükenmişliğin is hayatına en önemli etkisi is performansındaki düşüş, motivasyonun azalması, müşterilere önem vermeyen davranış tarzının gelişmesi, iş değiştirme isteği, ise devamsızlıktır.

Sağlık çalışanlarının salgın sonrası durumunu değerlendirmeden önce kısaca COVİD-19 öncesi durumunu değerlendirelim. Sağlık-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından yapılan “Sağlık Çalışanları Sosyo-Demografik Durum Belirleme Araştırması” sağlık çalışanlarının sağlık, sosyal ve ekonomik özelliklerini incelemek; bu değişkenlerin sağlık çalışanlarının yaşam ve çalışma koşullarından memnuniyetlerindeki etkilerini ölçmeyi amaçlamak için yapılmıştır. Saha çalışmasına 2019 Eylül ayında başlanmış ve tamamlanması 2,5 ay sürmüş, bu süreçte kontrolleri sağlanan anketlerin veri girişi de devam etmiştir. Yani araştırma salgının başlangıcında tamamlanmıştır. Türkiye İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırılması (IBBS 1) Düzey 1 dikkate alınarak, Türkiye’yi temsilen örnekleme dahil edilen bölgeden, alt bölgelerde dikkate alınarak, 22 ilde, çeşitli sağlık kurum ve kuruluşlarında rastgele seçilmiş 18 yaş ve üstü 1819 kişinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir.
Araştırmaya göre; ekonomik zorlanmalar sebebiyle aile içinde sorun yaşama durumu sağlık çalışanlarının yaklaşık yarısında (%46,4) görülmektedir. Son bir yılda %52,7’si bankadan kredi çekmişlerdir. Sağlık çalışanlarının en fazla ihtiyaç kredisine yöneldiklerini araştırma sonuçları göstermektedir. COVİD-19 öncesinde yapılan bu çalışmaya göre, sağlık çalışanlarının %45,5’i meslekten dolayı psikolojik sorunlar yaşadıklarını belirtmektedir. Araştırmada yer alan sağlık çalışanlarının %60,2’si mesleklerini isteyerek seçtiklerini belirtmelerine rağmen, %70,5’i fırsatım olsa mesleğimi değiştirdim demişlerdir. Araştırmada açık uçlu sorularda sorulmuş ve sağlık çalışanlarının en çok mustarip oldukları konular tespit edilmiştir. Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ile ilgili şikayet ettikleri en önemli konu, ağır çalışma koşulları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu başlığın içinde çalışma koşullarını ağırlaştıran etmenler girmektedir. Bunlar, iş yükü, uzun çalışma saatleri ve yeterli personel olmayışıdır. Yeterli personelin olmayışı, mevcut personelin iş yükünü artırmakta ve hatta çalışma sürelerini uzatmaktadır. Çalışma koşullarıyla ilgili en yüksek ikinci sorun, çalışanların ekonomik memnuniyetsizlikleri ile ilgili şikayetlerden oluşmaktadır. Araştırmada yer alan sağlık çalışanları aldıkları maaşları düşük bulmakta, döner sermaye ödemelerinin adaletsiz ve yetersiz olduğunu düşünmektedirler. Üçüncü sırada adaletsizlik ile ilgili sorunlar gelmektedir. Liyakat ve ehliyet gözetilmeksizin yapılan yönetici atamaları, kimi personelin daha rahat birimlerde, nöbetsiz çalışması gibi kayırmacı yaklaşımların varlığı sağlık çalışanlarının çalışma koşullarından memnuniyetsiz olduklarını belirttikleri bazı maddelerdir.
Mobbing ve şiddet sağlık sektöründe sıklıkla rastlanan ve hatta pek çok sağlık çalışanı tarafından kabul görmüş, normelleştirilmiş eylemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışma barışı da başlı başına memnuniyetsizlik kaynağı olan önemli bir başlıktır. Çalışma barışını etkileyen birçok faktör vardır. Bunların başında görev tanımları gelmektedir. Görev tanımlarının net olmaması, teori ve pratiğin çelişmesi, görevlerin kurumdan kuruma ve hatta birimden birime değişkenlik göstermesi kafa karışıklığına, çalışma barışının bozulmasına ve en nihayetinde çalışma memnuniyetine yansımaktadır.Bunların dışında, nöbet yoğunluğu, nöbet ücretleri, servis, kreş gibi imkanların olmaması, yemekhanelerde yaşanan problemler gibi bir dizi soruna değinilmiştir. Araştırma sonucu göstermektedir ki sağlık çalışanı tükenmişliğe giden yolun başında değil bu konuda epey ilerlemiş durumdadır. Acaba COVID-19 salgını sağlık çalışanlarını nasıl etkilemektedir?
COVID-19 enfeksiyonu kapma açısından çok yüksek risk grubunda sağlık çalışanları bulunmaktadır. Önceliği bu salgınla mücadele etmek olan ve bunun için canları pahasına görevlerinin başında yeralan, süreç boyunca haftalarca ailelerinden uzak kalan, salgının teşhis ve tedavisinin her aşamasında görev alan sağlık çalışanlarının aldıkları risk Prof. Dr. Özlem Azap’a göre[6]; sağlık çalışanı olmayan bir bireye göre 12 kat daha fazladır. Salgın, insanlarda bir takım kaygı ve endişeleri de beraberinde getirmiştir. Özellikle risk grubunda olan kişiler, ülkede ve tüm dünyada gerçekleşen vaka ve ölüm sayılarını gördükçe, kendilerinin ya da ailelerinin hasta olma ve/veya ölme ihtimalini de düşünerek kaygı duygusunu en üst seviyede yaşamışlardır. Ölüm kaygısının, sosyal hayatla ilgili önemli sonuçları olduğu gibi çalışma hayatını da derinden etkilemiştir. Sağlık Bakanlığı, personel ayrılışları başlıklı 27.03.2020 ve 30.3.2020 tarihli üç yazı ile sağlık çalışanlarının kimi istisnai haller dışında üç ay süre ile sağlık kuruluşundan ayrılmalarını, yer değiştirmelerini, izin kullanmalarını, yasaklamıştır. Bu durum öncelikli bir tedbirdir çünkü ağır çalışma şartları, yoğun stres ve tükenmişliğe sürükleyen kaygı düzeyi ile sağlık çalışanları istifayı bir çıkış noktası olarak görmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde pandemiden dolayı sağlık çalışanlarının istifa ettikleri medyaya yansımıştır.[7]
Pandeminin başladığı günlerden itibaren toplumun ve devletin sağlık çalışanlarından beklentileri olağanüstü düzeye çıkmış onların da bir insan, bir anne, bir baba olduğu gözden kaçmıştır. Yapılan bir hata ya da yanlışlık hastanın kaybedilmesine veya çalışanın enfeksiyon kapmasına sebep olmaktadır. Bu durum çalışanların stres ya da gerilim düzeylerini arttırmaktadır ve taşıdıkları sorumluluktan dolayı olumsuz durumdan çok daha fazla etkilenmelerine yol açmaktadır. Salgın sürecinde enfeksiyon kapma riski bir yana çalışma şartlarının, nöbetlerin daha da ağırlaşması, salgın öncesinde de çok iyi olmayan sosyal yaşamlarının tamamen sona ermesi, her ne kadar toplum tarafından takdir ediliyor olsa da sağlıkta şiddet olaylarının artış göstermesi, hasta kayıplarının çokluğu ve sürecin uzayacağı ile ilgili tahminler sağlık çalışanlarının tükenmişlik girdabına düşmesine neden olmaktadır.
Sağlık iş kolunda çalışan bireylerden toplum, bir yandan annelik, babalık ve eş olma rolleri gibi sosyal rollerini karşılamasını beklerken; diğer yandan bu kişiler hem evinde hem de iş yaşamında farklı sorumluluklara sahiptir. Bu baskı altında çalışırken üstlendikleri farklı sosyal roller ve sorumlulukların getirdiği ruhsal yakınmalar açısından risk grubundadırlar.
Sakaoğlu ve arkadaşlarının yaptıkları salgın sırasında sağlık çalışanlarının kaygı düzeyleri ile ilgili araştırma durumun olumsuz resmini apaçık ortaya koymaktadır. Sağlık çalışanlarının yaşadıkları kronik stres ve başa çıkmak için geliştirdikleri savunma mekanizmaları yeterli olmamakta, anksiyete-depresyon düzeyleri patolojik bir boyuta ulaşarak tükenmişlik sendromunun gelişmesine neden olabileceği bildirilmektedir .[8]
Sağlık Çalışanlarını Tükenmişliğe iten Nedenler
Sağlık çalışanları özveriye dayalı bir çalışma mantığıyla hareket ediyor olsalar da dünyada her zaman toplum ve devlet tarafından takdir gören ve bu takdirin karşılığını aldığını düşündüğümüz bir meslek grubudur. Fakat bilinenin aksine ülkemizde sağlık çalışanları çözülmeyen ve çözülmediği içinde kangrene dönüşmüş büyük sorunlarla uğraşmaktadırlar. Pandemi sürecinde takdir edilecek insanüstü çalışmalar yaptılar fakat takdirin karşılığını gördükleri pek söylenemez. Bu durum sağlık çalışanlarının memnuniyetsizliğine, umutsuz olmalarına ve tükenmişlik yaşamalarına neden olmaktadır.
Sağlık çalışanları emeklerinin karşılığını alamadıklarını düşünmektedir. Döner sermaye çalışanlar için önemli bir motive aracıdır fakat hastanelerin gelir farklılığı, katsayı bileşenleri sebebiyle ücret adaletsizliğine neden olmaktadır. Hekimler arasında ve hekim dışı sağlık çalışanları arasında sorun yaratacak kadar ciddi adaletsizliğe neden olmaktadır. COVID-19 ile mücadele sürecinde döner sermaye ek ödemeleri 3 ay süre ile tavandan ödenmiştir. Ancak Temmuz ayı itibariyle bu uygulama sona erdiğinden sağlık çalışanları yeniden sabit ek ödeme üzerinde ek ödeme alamayacaktır. Halihazırda pandemi sürecinin devam ediyor olması, hastanelerin gelir elde edememesi vb. hususlar göz önünde bulundurulduğunda sağlık çalışanlarının feryadı duyulmalıdır.
Sağlık alanında çalışan genel idari hizmetler sınıfı ve yardımcı hizmetler sınıfı çalışanlarının yönetmelik ile belirlenen döner sermaye katsayıları ve hesaplamaları nedeniyle tavan ek ödeme oranları, almakta oldukları sabit ek ödemelerinin üzerine çıkamamaktadır. Pandemi sürecinde her ne kadar ek ödemelerin 3 ay süreyle tavandan ödenmesine ilişkin düzenleme yapılmış olsa da bu hizmet sınıflarında görev yapanlar herhangi bir artı gelir elde edememiştir. Bu durum çalışma barışına, ücret adaletine olumsuz yansımaktadır. Sağlık sisteminin bir parçası olan, sağlık tesislerinde çalışan genel idari hizmetler sınıfı ve yardımcı hizmetler sınıfı çalışanlarının riskleri diğer çalışanlardan çok daha farklı değildir.
Kamudaki kadrolu-sözleşmeli personel ayrımının yanı sıra, son yıllarda sözleşmeliler arasında da farklı istihdam türleri ortaya çıkmıştır. Bu durum da sağlık çalışanları arasında rahatsızlığa neden olmaktadır. Bugün sayısı 11 bin 500 olan 4/B sözleşmeli statüde görev yapanların, sayısı 863 olan vekil ebe-hemşire, sayıları 3 bin civarında olan kamu görevlisi olmayan aile sağlığı çalışanları ve ek ders karşılığı görev yapan meslek elemanlarının devlet memurluğu kadrosuna geçmesi sağlanarak farklı statüler ve farklı istihdam modellerinin son bulması gerekmektedir.
Hazine ve Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 2016 tarihli yazısı üzerine icap nöbeti tutan uzman hekim dışı sağlık çalışanları, icap nöbet ücreti alamamaktadır. Oysaki 657 sayılı Kanunun ek 33. maddesinde icap nöbet ücreti tüm sağlık çalışanları için tanımlanmıştır.
Sağlıkta hizmetin devamlılığı için icap nöbeti tutan hekim dışı sağlık çalışanları, tuttukları nöbetin karşılığında ücret alamamaktadır. Bu konuda Türkiye de uygulama birliği de yoktur. Türkiye’deki sağlık tesislerinin yarısında icap nöbet ücreti ödenirken, kalan yarısında ödeme yapılmamaktadır. Bu konuda icap nöbeti tutanlara, icap nöbet ücreti ödenerek uygulama birliği sağlanması çalışma barışı için önemi büyüktür.
Covid-19 salgınına karşı mücadelede en ön saflarda yer alan sağlık çalışanlarına moral ve motivasyonlarının artırılması için 3 ay boyunca ek ödemeleri tavan oranları üzerinden verilmiştir. Ancak birinci basamak sağlık hizmeti sunumunda görev yapan aile sağlığı merkezi çalışanları, hastalarla birebir yakın temas ile çalışmalarına ve yoğun olarak görev yapmalarına rağmen ek ödeme adı altında ücret almamıştır. Filyasyon ekipleri ise doğrudan risk altında kalıyor olmalarına rağmen, döner sermaye ek ödemelerini özellik arz eden birim katsayısı üzerinden alamamıştır. Bu durum da büyük çalışanlar arasında büyük rahatsızlığa neden olmaktadır.
Medyada sürekli gündem konularından biri olan 3600 ek gösterge sağlık çalışanları içinde önemli beklentilerden biridir. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde öğretmen, polis, hemşire ve din görevlilerinin ek göstergelerinin 3600 olacağı belirtilmişti. Ancak hemşire unvanına 3600 ek gösterge verildiğinde meslek icrasında ve eğitiminde hiçbir fark olmayan ebe, sağlık memuru ve benzeri unvanlarda çalışanların yararlandırılmayacak olması hakkaniyete aykırı olacaktır ve çalışanların hayal kırıklığına uğramasına sebep olacaktır. Çalışma ortamında adaletsizlik ve güven ortamının yıkılması çalışanlarda onarılmaz manevi yaralara neden olabilir.
Sağlık çalışanları pandemiyi bir savaş ortamı olarak düşünmekte ve insanüstü bir özveriyle hizmet etmektedir. Resmi rakamların açıklanmaması sebebiyle toplam sayı bilinmemekle beraber medyaya yansıyan haberler dikkate alındığında risk ortamından kaynaklı nedenlerden dolayı çok sayıda sağlık çalışanı hastalık kapmış ya da hayatını kaybetmiştir. Sağlık çalışanları haklı olarak görev yerinde ve görev başında COVID-19 virüsüne yakalanarak hayatını kaybetmiş olanların vazife malulü statüsünde sayılmasını istemektedir.
[8] Hüseyin Hakan Sakaoğlu ve arkadaşları, Covid-19 Salgını Sırasında Sağlık Çalışanlarında Spielberger Durumluk ve Sürekli Kaygı Düzeyi: Tepecik Hastanesi Örneği, Tepecik Eğit. ve Araşt. Hast. Dergisi 2020;30(Ek sayı):1-9 https://www.journalagent.com/terh/pdfs/TERH_30_60_1_9.pdf
Not: Bu makale ICT MEDIA Dergisi'nin Eylül 2020 sayısında yayınlanmıştır. Makalenin PDF versiyonuna https://www.sezaiturk.com sitesinin"Makaleler" sayfasından ulaşabilir, linkten indirebilirsiniz....



Yorumlar