Sosyal Medya ve Suskunluk Sarmalı
- Prof. Dr. Mehmet Sezai TÜRK
- 26 Şub
- 5 dakikada okunur
İnsanların benzer düşünceleri paylaşmaları ama çoğunluğu oluşturamama durumunda da suskunluk sarmalı ortaya çıkabilmektedir. Böyle bir durumda bireyler, sayısal olarak kendilerinden daha fazla insanın onlara inanmayacağını ve düşüncelerinin önemsenmeyeceğini düşündükleri için fikirlerini açığa çıkartmaktan korkarlar. Bu korku, beraberinde izolasyon korkusunu da getirmektedir.

Prof. Dr. Mehmet Sezai TÜRK
İnsan yaşamında kültür yaşam kalitesi ve devamlılığı açısından önemli bir belirleyici güçtür. Kültür insanın yaşamını sürdürdüğü toplumu çepeçevre sarar ve bu birlikteliğin devamlılığı için çoğunlukla yazılı olmayan fakat yapılmadığında çeşitli yaptırımların devreye girdiği kurallar oluşturur. Bu kurarlar insanların birlikte yaşarken karşılaşılan sorunlara buldukları işe yarar cevapların sonuçlarıdır. Kültürün unsurları toplumun tüm bireylerine yaşam düzenleme pratiği olarak aktarılır. Doğrular, yanlışlar, iyiler, kötüler, kutsallar, değerliler ve tercih edilmesi gerekli olan herşey bu kapsamda yer alır. İnsan seçimlerini, nasıl davranması gerektiğini, toplumun kurallarını kültür yoluyla öğrenir. Farkında ya da farkında olmadan öğrendiğimiz bu şeyler aynı zamanda toplumun tüm bireylerini birleştirip bütünleştirirken bu toplumsal kurallarının dışında kalanları da öteki haline sokar ve dışlar.
Kültür, sosyal bir varlık olan insanı tercih edilen davranış şekillerini öğreterek biçimlendirir. Öğretilmiş bu davranış kalıpları toplumun bir parçası olan insana yol göstericilik yani rehberlik eder. Biz seçimlerimizi bilinçli yaparız. Kabul gören ve ödüllendirilecek uygulamaları rahatlıkla yaparken cezalandırılacağımız durumlardan da uzak durmaya çalışırız. Kültür bu yolla bizlere rehberlik eder.
Alman sosyolog Elisabeth Noelle-Neumann tarafından 1974 yılında geliştirilen Suskunluk Sarmalı (Spiral of Silence) işte bu durumu iyi açıklayan kuramlardandır. Neuman’a göre, bireysel fikirler diğer insanların ne düşündüğüne bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Suskunluk Sarmalı kuramı, “bireysel dışlanma ya da yalıtılma korkusuyla bireyler, siyasal çevrelerindeki kanı iklimini sürekli olarak gözleyip denetleme gereksinimini duyar. Bireyler, içerisinde yaşamakta oldukları toplumu sürekli gözlemlemekte ve bu gözlemler sonucunda en yaygın olan kanaat ne ise, ona uygun şekilde davranmaktadır. Bir nevi, kamunun görüş ve tartışma alanları içerisinde bireylerin ne konumda hangi fikirlerini ortaya çıkaracaklarını belirlemenin önemli bir kuramı olarak yer almaktadır. Bireyler, toplumdan dışlanma korkusuyla, çoğunluğun fikrine uyarlar ya da uyar gibi görünürler. Çünkü eğer toplumun görüşüne uymazlarsa, kültür onları toplum dışına sürükler.

İnsanlar doğumdan itibaren sosyal hayatın bir parçası oldukları için, toplum içerisinde kabul görmek isterler. Ancak topluma ters düşecek bir fikre sahip olurlarsa, bu kabul görme ediminin gerçekleşmeyeceğinden korkarlar. Bu korku ile insanlar, benzer görüşleri paylaşmasalar dahi, çoğunluğun diline katılırlar. İnsanların benzer düşünceleri paylaşmaları ama çoğunluğu oluşturamama durumunda da suskunluk sarmalı ortaya çıkabilmektedir. Böyle bir durumda bireyler, sayısal olarak kendilerinden daha fazla insanın onlara inanmayacağını ve düşüncelerinin önemsenmeyeceğini düşündükleri için fikirlerini açığa çıkartmaktan korkarlar. Bu korku, beraberinde izolasyon korkusunu da getirmektedir. “İnsanlar azınlık olduklarına inandıkları zaman, kendi görüşlerini ve düşüncelerini gizleme ihtiyacı hissederler” .
Suskunluk sarmalı süreci 4 ana varsayıma ve bunları birbirine bağlayan beşinci bir varsayıma dayanır:
1. Toplum, genel uzlaşmanın dışına çıkan bireyleri dışlamakla tehdit eder.
2. Bireyler sürekli dışlanma korkusu içindedirler.
3. Bireyler dışlanma korkusundan ötürü sürekli kanaat ortamlarını gözlemleyip değerlendirmeye çalışırlar.
4. Bu (istatistikvari) gözlemlerden çıkardığı sonuçlar, bireyin, özellikle de görüşlerini ifade etme ya da saklama (konuşma ya da susma) açısından kamu içindeki davranışlarını etkiler. Neumann bu dört varsayımı bütünleyici olarak beşinci bir varsayımdan bahseder ve kamuoyunun oluşumu, korunması ve değişimine dair çıkarımlarda bulunur.
Noelle-Neumann suskunluk sarmalı kuramının dayandığı varsayımları açıklarken, toplumun genel bir uzlaşma halinde olduğundan bahsetmektedir. Tüm mesele, bu uzlaşma halinin devam etme pratiğinde saklanmaktadır. İnsanlar, toplum normlarından dışlanmamak için hareketlerine yön verirler ve davranışlarını buna göre şekillendirirler. Çünkü toplum, ortak kanaatin dışında yer alan insanları dışlamaktadır. Bireyler, sahip oldukları bir fikri özümsemede tek başına olduklarına inanıyorlarsa, bunu açıkça söylemekten çekinirler. Fakat sahip oldukları düşüncelerinin başka insanlarca değer göreceğini ve paylaşılacağını düşünüyorlarsa bu fikirlerini açığa çıkarırlar. İnsanlar sosyal hayat içerisinde sürekli dışlanma tehdidi altında yaşamaktadırlar.
Neumann’ın kuramı, Festinger’in “bilişsel çelişki” modelinin sosyal alana uygulanması olarak da bilinir. Bu bilişsel çelişki modeline göre, insanlar davranışlarını ve düşüncelerini sahip oldukları değerlerine (inançlar, tutumlar ve gereksinim) göre belirler. Çelişkiden kaçan bireyler psikolojik denge arayışına girer. Bu denge arayışı ise kişinin yaşadığı ortamdaki hakim görüşlere yönelir ve uyumsuzluk oluşturan veya azınlıktaki fikirlerden kaçınır. Hatta aykırı bir fikre sahipse, hakim görüşler karşısında susmayı tercih eder.
Suskunluk Sarmalı kuramı, bir anlamda kişinin kendi kişisel düşüncelerini başkalarının ne düşündüğüne bağlamasıdır. McQuail ve Windahl’ye göre kuramın varsayımlarında; suskunluk sarmalında toplum, sapkın bireyleri dışlamakla tehdit eder. Dolayısıyla bireyler her zaman dışlanma tehdidi ve yalnız kalma korkusuyla fikirlerini değerlendirmeye teşvik edilirler. Bu değerlendirmelerin sonucunda ise kamu önündeki davranışları, özellikle de düşüncelerin açıkça ifadesini ya da gizlenmesini etkiler.

İletişim ve kitle iletişimi ile ilgili yapılan çok sayıda araştırmanın konusunu insan davranışları ve medyanın insan davranışları üzerindeki etkisi oluşturmaktadır. Suskunluk sarmalı da bu çerçevede ele alınmaktadır. Geleneksel medya araçlarının insanlar üzerindeki etkisinin büyük olduğunu ileri süren Neumann göre, çevreden edinilen gözlemler, kimilerinin fikirlerini yüksek sesle açıklamasına, kimilerinin de görüşlerini yutmasına neden olmaktadır.
Medya tarafından ele alınan konular toplumda hâkim görüşü yansıtır. Bu görüşlerin aksini savunmak için insanlar kendilerinde yeterli gücü ve imkânı bulamazlar. Medyadaki hâkim görüşe katılmayan pek çok izleyici kendi görüşlerini belli etmekten kaçınırlar. Bu görüşleri dile getirebilenler ise toplum tarafından dışlanırlar. Dolayısıyla dışlanmaya maruz kalmak istemeyen insanlar sessiz kalmayı ve kendilerini güvende hissetmeyi tercih ederler. Herhangi bir görüşün çoğunlukta olduğu algısı sarmal bir süreci de harekete geçirmiş olur.
Geleneksel medyanın kitleleri yaptıkları yayınlar yoluyla etkileye bildikleri, haber söylemlerini çoğunluğun sesiymiş gibi kurguladıklarını ve bireylerin toplumdan dışlanma, cezalandırılma korkusuyla sessiz kaldığı ve bunun sarmal yaratarak tüm toplumu etkisi altına alabildiği yapılan araştırma sonuçlarında ortaya çıkan bir durumdur. Fakat geleneksel medyada edilgen, pasif olan bireylerin yeni medya ile etken ve aktif bir duruma geldiği, böylece gelenek medyanın kitleleri etkileme gücünün azaldığı ve suskunluk sarmalının da bu yeni mecrada yer bulamayacağı alan uzmanları tarafından söylenmektedir.
Ben, konuya bir fikir beyan etmekten ziyade öğretim görevlisi bir arkadaşıma yaptırmış olduğum bir tezin sonuçlarını aktararak katkı sağlamak istiyorum. Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan araştırmaya göre; Öğrenciler sosyal medyayı alışkanlık haline getirdikleri için kullandıklarını onu kullanmadan yapamadıklarını söylemektedirler ki bu oran %92,08’dir. Arkadaşlarımın ne yaptıklarını merak ettiğim için kullanıyorum diyenlerin oranı da %85,79dur ve bu oran oldukça yüksektir. Buradan çıkan sonuç gençlerin sosyal medyayı yaşamlarının bir parçası haline soktuğu gerçeğidir. Gençler sosyal medyayı kullanmazlarsa arkadaşları tarafından dışlanacakları korkusunu yaşamaktadır. Dışlanırım korkusu yaşayanların oranı %66,94 ’tir. Sosyal medyada aktif olarak yer almak bir tercih olabildiği gibi aynı zamanda gerçek ortamdaki arkadaşlığın sürdürülmesi için de gerekli olarak görülmektedir. Burada korku çekiciliği yer almaktadır. Sosyal medyanın kullanılmadığı durumda insanların bir şeyler kaybedeceği korkusu baskı oluşturmakta ve korku çekiciliğine sebep olmaktadır.
Suskunluk sarmalının sosyal medya da etkinliğini sürdürdüğünü gösteren en önemli sonuçlardan biri ise öğrencilerin hoşlanmadıkları paylaşımlarla karşılaştığında sessizliği ve suskunluğu tercih ederim demeleridir. Gençler rahatsız oldukları paylaşımlara cevap verme ya da redetme eylemine başvurmamaktadır. Bu durum yapılan paylaşımın geniş kullanıcılar tarafından kabul görmüş ya da aynı düşüncedeymiş izlenimi vermektedir. Sosyal paylaşım ağlarındaki konuşmalar hoşuma gitmediği zaman sessizliği-suskunluğu tercih ederim diyenlerin yüzdesi %72,68 olarak ölçülmüştür. Araştırma sonucuna göre oldukça yüksek çıkan bu değer, gençlerin sıkıntı çekme, öteki durumuna düşme veya korktukları konularda yorum yapmaktan, fikir beyan etmekten çekinerek suskunluğa büründüklerini göstermektedir. Ayrıca bazen eleştirilme, beğenilmeme ya da hakarete uğrama gibi sebeplerden dolayı da gençlerin sessizlik davranışı sergileyebildikleri yapılan araştırmada ortaya çıkan sonuçlardandır. Bugünlerin moda tabiri trollerin sessizleştirme konusunda başarılı olduğu da bu çalışmayla ortaya çıkmaktadır.
Sosyal ağlarda iletişime geçtiğim insanların, paylaşımlarımı beğenmeyeceklerinden korktuğum için sessizliği-suskunluğu tercih ederim diyenlerin oranı %66,58’dir. Suskunluk sarmalı kuramının açıklayıcı özelliklerini beraberinde taşıyan beğenilmeme korkusu ve dışlanma korkusu ile katılımcılar sessizleşebilmektedir.
Bu çalışmada çıkan sonuç Suskunluk Sarmalının geleneksel medyada olduğu gibi Sosyal Medyada da etkisini sürdürdüğü gerçeğidir. Kitlesellikten bireyselliğe dönüştürülmüş mecrada kullanıcı kimliğinin belli olması ya da istenilirse tespit edilebilecek olması suskunluk sarmalının etkisini daha da arttırmaktadır. Dışlanma, cezalandırılma, ötekileşme, beğenilmeme gibi korkulardan dolayı insanlar yorum yapmaktan, fikir beyan etmekten, aynı görüşü paylaştığını söylemekten hatta beğenmekten korkmaktadır. Kısaca batı cephesinde değişen bir şey gözükmemektedir.
Kaynaklar:
Çakıcı, A. (2007). Örgütlerde Sessizlik: Sessizliğin Teorik Temelleri ve Dinamikleri. Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 16, Sayı 1, 2007, s.145-162.
Erdoğan, İrfan ve Alemdar, Korkmaz (2010). “Öteki Kuram”, (3. Baskı), Pozitif Matbaacılık, Ankara
Karakoç, Enderhan ve Taydaş, Onur (2015). “Suskunluk Sarmalı Kuramı Bağlamında Toplumsal Hareketler ve Sosyal Medya”, Sosyal Medya Araştırmaları II içinde, s. 117- 129
Neumann, E. N. (1998). Kamuoyu, Suskunluk Kavramının Keşfi.(Çev. Murat Özkök). Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.
Türk, M. Sezai (2016). “Katılımcı Demokratik Medya Kuramı Çerçevesinde Yeni Medyayı Anlamak”, IctMEDIA, ss. 56- 58, http://ictmedia.com.tr/magazine/2016/03/files/assets/basic-html/page61.html, E.T. 02.05.2016
Yaylagül, Levent (2010). “Kitle İletişim Kuramları”, (3. Baskı), Dipnot Yay. Ankara
Not: Bu makale ICT MEDIA Dergisi'nin Haziran 2017 sayısında yayınlanmıştır. Makalenin PDF versiyonuna https://www.sezaiturk.com sitesinin"Makaleler" sayfasından ulaşabilir, linkten indirebilirsiniz....
Comments